Keçi Sütü
Adam evlenir, 10 sene geçer fakat çocuğu olmaz. Yurt dışına göreve
gider... Eşinden bir mektup alır. Eşi hamile olduğunu müjdelemektedir. Yurda
döndüğünde ise eşi doğum yapmıştır ama çocuk zencidir. Eşine sorar :
- Hanım, ne sizin sülalede ne de bizim sülalede zenci var. Bu çocuk nasıl zenci oldu
?
Eşi cevaplar :
- Doğumdan sonra sütüm gelmedi, mecburen bir süt annesi tuttuk, onun sütünü emdi.
Süt anne zenciydi. Herhalde o yüzden böyle oldu.
Adam ikna olmuşa benzer fakat içinde yine de biraz kuşku kalır ve annesine durumu
anlattıktan sonra,
- Böyle bir şey olabilir mi?
diye sorar. Annesi :
- Olmaz olur mu oğlum, tabii ki olur. Seni doğurduğumda benim de sütüm gelmemişti ve
seni keçi sütüyle beslemiştim. Bak boynuzların çıkmaya başlamış bile !
Kırmızı Gömlek
Uzun bir yolculuğa çıkan ticari bir yelkenlinin gözcüsü bağırır :
- Ufukta bir korsan gemisi !
Yelkenlinin kaptanı yaverine döner ve :
- Kırmızı gömleğimi getir.
der. Kaptan kırmızı gömleği giydikten sonra, korsanlarla sert bir mücadele
başlar... Korsanlar yenilir, mürettebattan biraz kayıp ile yola devam edilir. Günler
sonra yine gözcü seslenir :
- Ufukta üç korsan gemisi !!
Kaptan yavere emreder :
- Kırmızı gömleğimi getir.
Diş dişe bir mücadeleden sonra korsanlar yenilir, mürettebattan biraz daha fazla
kayıp ve gemide darbeler var. Geride sağ kalan mürettebat, geminin su alan
bölümlerini tamir ederken, yaver merakını gidermek için kaptana sorar :
- Kırmızı gömleğin sırrı nedir ?
Kaptan açıklar :
- Mürettebatım savaşırken benim yaralandığımı görüp mücadele şevki
kırılmasın diye kırmızı gömlek giyiyorum. Kırmızı gömlek giydiğimde kan
kaybettiğim anlaşılmıyor.
Aradan günler geçer ve hedefe iyice yaklaşıldığında yine gözcüden bir ses :
- Ufukta on korsan gemisi !!!
Kaptan yaverine seslenir :
- Kahverengi pantolonumu getir.
Üç Kez
Ava çıkmış adam, başına gelenleri anlatıyormuş :
- Ormanda ilerlerken, karşıma kocaman bir ayı çıkmaz mı? Çifteyi doğrultacak vakit
yok! Silahı bir kenara attığım gibi başladım kaçmaya. Fakat ayı peşimde! Benden
hızlı koşuyor. Bir ara ayının sıcacık nefesini ensemde hissettim. O kadar
yaklaşmıştı. Derken Ayının ayağı kaydı, yere düştü... Fırsat bu fırsat,
tabana kuvvet arayı açtım. Ama ayı toparlandı kalktı, bana yetişti. Yine nefesi
ensemde... Pençesini uzatsa omuzumdan yakalayacak. Allahtan tam o sırada yine ayının
ayağı kaydı, yere düştü. Talih bana gülüyor! Hızımı arttırabildiğim kadar
arttırdım, yeniden arayı beşyüz metre kadar açtım. Tanrı sizi inandırsın
arkadaşlar, ayı yine bana yetişti. Yine nefesi ensemde... Şansa bakın... Ayının
tekrar ayağı kayıp yere düşmez mi?
Serüveni dinleyenlerden biri dayanamamış :
- Sen de çok yürekliymişsin kardeşim! Hayvan bana üç defa nefesi enseme gelecek
kadar sokulsa, çok ayıptır söylemesi, ben korkumdan altıma ederim.
Avcı dönüp sözünü kesene ters ters bakmış :
-Lafı karıştırma yahu! Ayı üç kez neyin üstüne bastı da ayağı kayıp yere
düştü sanıyorsun?
Hepsi Birden
Oymak beyi, izci adaylarını karşısına toplamış, onlara izciliğin ilkelerini
anlatmaya çalışıyordu :
-- Bakın çocuklar, bir izci her gün, hiç olmazsa bir kez birine yardımcı
olmalıdır. Hastalara, yaşlılara, muhtaçlara... Her sabah okula geldiğiniz zaman size
birgün önce nasıl bir iyilik yaptığınızı soracağım. Tamam mı?
Ertesi sabah oymak beyi çocukları toplayıp sordu :
-- Söyleyin bakalım... Dün ne gibi bir iyilik yaptınız?
Bütün çocuklar, hep bir ağızdan :
-- Yaşlı bir kadının karşıdan karşıya geçmesine yardım ettik efendim.
Adamcağız şaşırdı :
-- Hepiniz mi?
-- Evet efendim, hepimiz birden.
-- Neden?
Çocuklardan biri cevap verdi :
-- Kadın karşıdan karşıya geçmek istemiyordu, ondan efendim!
Hep Boğa Mı ?
İspanya'da tatilini geçiren turist, restoranda tipik bir İspanyol yemeği yemek
istemişti. Listeyi uzun uzun inceledi. Cojano adı dikkatini çekti. Ne olduğu hakkında
hiçbir fikri yoktu. Parmağını basıp, garsona işaret etti. Garson bir tabak
içerisinde yemeğini getirdi. Nefis bir şeydi ama içindekinin ne olduğunu
çıkaramadı. Bir çeşit etti ama ne?... Garsonu çağırdı ve sordu... Garson anlattı
:
-- Bugün boğa güreşlerine gittiniz mi bayım?
-- Evet...
-- İşte bu yediğiniz yemek bugün arenada öldürülen boğanın yumurtalıklarından
yapıldı.
Adam ertesi gün gene aynı restorana gitti. Tadı damağında kalan yemeği Cojano'yu bir
kez daha istedi. Lezzetle yedi. Artık ahbap oldukları garson hatır sormaya geldi :
-- Nasıl memnun kaldınız mı bayım?
-- Kaldım kalmasına ama bir şey dikkatimi çekti. Dün yediğim Cojano biraz daha
büyüktü gibi geldi bana.
Garson başını iki yana salladı :
-- Her zaman boğa kaybetmez bayım...
Miyav
İki deli, akıl hastahanesinden kaçmaya karar vermişler. Gece vakti hızlı bir
şekilde duvardan atlayarak boşluktaki tarlaya çıkmışlar. Tellerin arasından
sürünerek ilerlerken bir bekçi bunların hışırtısını duymuş. Hemen bağırmış
:
- Kim var orada ?
Delilerden biri hemen :
- Miyav, miyavvv...
diye seslenmiş. Hışırtıyı kedinin çıkardığını zanneden bekçi tam geri
dönecekken deliler yine sürünmeye başlamışlar ve yine hışırtılar başlamış.
Bekçi hemen dönmüş ve tekrar bağırmış :
- Kim var orada ?
İyice sinirlenen deli :
- Miyav dedik ya len !
Yavaşla
Temel araba kullanıyormuş... Yolda bir tabela görmüş :
"Yavaşla 80 km."
Arabanın hızını 80'e düşürmüş. Sonra bir tabela daha :
"Yavaşla 60 km."
Temel hızını 60'a düşürmüş. Sonra bir tabela daha :
"Yavaşla 40 km."
Temel hızını 40'a düşürmüş. Sonra bir tane daha :
"Yavaşla 20 km."
Temel hızını 20'ye düşürmüş. Bu arada da iyice sinirlenmiş. Daha sonra bir tabela
daha görmüş :
"Yavaşla Kasabası'na Hoşgeldiniz".
Enayi Değilim
Arabasını park edip lokantaya giren adam, çıktığında arabasını
akordeona dönmüş bir halde bulur. Cam sileceğinin altında bir kağıt vardır.
Kağıdı açtığında, şu satırlarla karşılaşır :
- Ön vitesle geri vitesi şaşırıp arabanıza sert bir şekilde çarptım. Arabanızda
gördüğünüz gibi büyük hasar var. Olayı gören kimseler de şu an, ben bu
satırları yazarken çevremde toplanmış bulunuyorlar ve bu kağıda adımı ve adresimi
yazdığımı sanıyorlar. Ne halin varsa gör, o kadar enayi değilim!
Düşündüm
Yakışıklı bir genç ve yaşlı bir Yahudi uzun bir tren yolculuğunda aynı
kompartımanı paylaşırlar. İhtiyar biner binmez, genç adam saati sorar, ancak yanıt
alamaz. Tüm gece süren yolculuk boyunca da hiç konuşmazlar.
Ertesi sabah, varış istasyonuna gelmeden önce, ihtiyar :
- Şimdi saat 8.30 oldu!..
Genç, şaşkınlıkla :
- Niye ancak şimdi cevap verdiniz ki?
- Bakınız, genç adam; size dün akşam saati söylemiş olsaydım, sohbete
başlayacaktık. Bana muhtemelen, benim de gittiğim kente yolculuk ettiğinizi ve belki
de oraya ilk kez gittiğinizi söyleyecektiniz. Ben de, iyi bir insan olduğum için, sizi
evime davet edecektim. Orada kızım ile tanışacaktınız. Çok güzel bir kız olduğu
için, onu kesinlikle beğenecektiniz. Eh, siz de çirkin sayılmazsınız.
Muhtemelen o da sizi beğenecekti. Kuvvetle ihtimaldir ki bu iş evliliğe kadar
gidecekti. Ben de düşündüm, saati bile olmayan meteliksiz bir damatla, benim ne işim
olabilir?..
Belediye Mezarlığı
- Alo! Ahmet beyle görüşmek istiyorum. Orada mı efendim?
- Hayır efendim, yoklar.
- Ne zaman gelirler acaba?
- Hiç belli olmaz...
- Geldiğinde ne kadar kalır?
- Kıyamete kadar efendim.
Adam şaşkın... Tekrar sorar :
- Affedersiniz, neresi orası?
- Belediye mezarlığı...